Osmanlı Devleti
2 Ağustos 1914 tarihinde
Alman İmparatorluğu ile,
İttifak Devletleri safında yer almak üzere bir antlaşma
[3] imzalamıştı. Ancak bu antlaşma, savaş hazırlıkları henüz başlamadığı için
[4]gizli tutulmuştu. Osmanlı Devleti'ni bu antlaşmanın hemen ertesinde
seferberlik hazırlıklarına başlamıştı. Aynı zamanda Osmanlı Devleti,
"silahlı tarafsızlık"ını ilan etmiştir.
Akdeniz’de
Kraliyet Donanması önünden çekilen
Alman Goeben muharebe gemisi ve
Breslau ağır kruvazörü
[5][6]nin Amiral Sukon komutasında
10 Ağustos 1914 günü Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a gelmeleri büyük bir gerginlik yaratmıştı, çünkü Osmanlı Devleti,
Boğazlar Antlaşmasıgereği boğazları tüm savaş gemilerine kapalı tutmak durumundaydı. Alman
Donanması’na bağlı bu gemilerin Boğazdan geçişine izin vermek savaş
nedeni sayılacaktı. Ancak Osmanlı Devleti, bu gemilerin Almanya’dan
satın alındığını açıklayarak gerginliği ertelemiştir. Sözkonusu gemiler
16 Ağustos 1914 tarihinde
Yavuz ve
Midilli adlarıyla Osmanlı Donanması’na katılmışlardı. Bu gemilerdeki Alman mürettebat,
Osmanlı Donanması’na ait subay ve erat üniformaları giyerek gemilerdeki görevlerini sürdürmüşler,
Amiral Souchon ise Osmanlı Donanması Komutanlığı’na getirilmişti. Böylece
Almanya, yakın gelecekte
Ruslimanlarına karşı kullanılmak için iki büyük silahını Akdeniz'den
geçirerek Karadeniz'in hemen yakınına atmış olmaktadır. Bu silahlar
Ekim 1914 ayında hem Rus limanlarını vurmak için, hem de
Osmanlı Devleti'ni bir oldu bittiye getirerek savaşın içine çekmekte kullanılacaktır.
[7] Yavuz ve Midilli Olayı [değiştir]Yavuz ve Midilli’nin de içinde bulunduğu bir Osmanlı filosunun Amiral Souchon komutasında
27 Ekim 1914günü Karadeniz kıyılarındaki Rus limanlarını bombalamaları ardından hem
Rusya İmparatorluğu hem de Birleşik Krallık, Osmanlı Devleti’ne savaş
ilan etmiştir.
Batı Cephesi’nde
1914 yılının Eylül ayı sonlarında Alman orduları, Fransız-İngiliz
savunmasını yaramamışlar, tüm Batı Cephesi’nde cepheler kilitlenmişti.
Bu durum Almanya açısından Batı Cephesi’ndeki savaşın kısa sürede
bitmeyeceği anlamına geliyordu. Oysa Alman savaş planı (
Schlieffen Planı),
ilk adımda Batı Cephesi’nde kısa sürede Fransız-İngiliz kuvvetlerinin
yenilgiye uğratılması, ikinci adımda ise tüm kuvvetlerin Doğu’ya
kaydırılarak Rusya’nın savaş dışı bırakılması esasına dayanıyordu.
Schlieffen Planındaki bu sapma ardından Almanya, önce Rusya’yı savaş
dışı bırakmak, Doğu’da serbest kalan kuvvetleri ile Batı Cephesi’ne
yeniden yüklenmek istemişti. Osmanlı
3. Ordu'sunun
Kafkasya bölgesindeki Kasım – 1914 ayı başlarındaki taarruzları bu planın hazırlık aşamalarından biriydi.
İzleyen gelişmeler [değiştir]Avrupa cephelerindeki bu gelişmeler, İngiltere ve Fransa’yı müttefikleri Rusya’yı desteklemek zorunda bırakmıştı.
[8]-
[9][kaynak belirtilmeli]Zaten Rusya, Almanya üzerinde yeterince güçlü bir baskı yapamamaktaydı.
Kısıtlı endüstriyel kapasitesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız desteğine
gerek duyuyordu.
[9][10] [kaynak belirtilmeli] Fransa ve İngiltere’nin bu desteği sağlaması için, herhangi bir Avrupa haritasından da görüleceği gibi, olası dört yol vardır.
[kaynak belirtilmeli] Kuzey ulaşım hatlarından ikisi olanaksızdır.
Kuzey Buz Denizi, yılın çok büyük bölümünde donmuş olduğundan deniz ulaşımına olanak vermemektedir,
Baltık Deniziise Alman Donanması’nın denetimindedir. Orta ulaşım yolu olan Avrupa
karayolu ise Alman denetimindedir. Olası dördüncü yol ise Osmanlı
Devleti’nin denetiminde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının
oluşturduğu denizyoludur. Çok yakın geçmişte,
Balkan Savaşı’nda,
Trablusgarp Savaşı’nda ve
Sarıkamış Harekâtı’nda
ağır yenilgiler almış olan Osmanlı Devleti’nin askeri gücü, İtilaf
Devletleri’nce zaten yetersiz olarak değerlendirilmektedir.
Avrupalılarca "hasta adam" olarak görülen yaşlı Osmanlı Devleti'nin
boğazlardaki bir saldırıyı kaldıramayacağı düşünülmektedir. Eğer
Boğazlar askeri olarak kontrol altına alınabilirse,
Rusya’nın
desteklenmesi olanaklıdır. Gerçekten de Rusya, Kasım ayı başlarında
müttefiklerinden Çanakkale Boğazı’na göstermelik de olsa bir saldırı
yapılmasını istemiştir. Böylece Kafkasya’da Osmanlı ordusunun baskısı
hafifleyecektir.
[11] [kaynak belirtilmeli]Öte yandan Rusya direnmeyi sürdürecek olursa, Almanya’nın Batı Cephesi’nde yeni bir taarruza kalkışma olanağı da pek yoktur.
[9] [kaynak belirtilmeli]Bu tesbit, özellikle İngiliz yüksek komutanlığının, Batı Cephesi’ndeki
kuvvetlerin bir bölümünün burada atıl tutulup tutulmadığının
sorgulanmasına yol açmıştır.
[12]Ayrıca İngiliz Donanması da yeterince etkili kullanılmamaktadır.
Böylece Batı Cephesi’nden alınacak bir kısım kuvvetle donanmanın
işbirliği ile daha etkili ve sonuç alıcı bir harekâta girişilmesi
yolları aranmaya başlandı. Sonuçta Boğazlar’a yönelik bir operasyon
planı üzerinde tartışılmaya başlanmıştır.
Rusya ile bağlantının bu şekilde, Boğazlar’ın kontrolünün sağlanarak
sonuçlandırılması, Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’un da
işgalini kaçınılmaz olarak gerektirmektedir. İkisi, aynı anda
gerçekleşecek sonuçlardır. Çanakkale Boğazı’ndan geçilerek İstanbul’un
işgalinin İtilaf Devletleri açısından diğer stratejik sonuçları
şunlardır.
[13],
[14] [kaynak belirtilmeli]
- Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılmış olmakla, Almanya savaşın başlarında bir müttefikini kaybetmiş olacaktır.
- Osmanlının tehdidinde olan [9][kaynak belirtilmeli] Süveyş Kanalı, dolayısıyla İngiltere’nin Uzakdoğu ulaşım yolunun güven altına alınması sağlanmış olacaktır.
- Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması, ve müslüman ülkeler[kaynak belirtilmeli] nezdinde İtilaf Devletleri lehine oluşturacağı kazanımlar açısından da önem arz etmektedir. Müslüman ülkeler[kaynak belirtilmeli]in gerek Orta Doğu’da gerekse de Uzak Doğu’da İngiliz hakimiyetine karşı dirence zayıflamış olacaktır.
- Balkan devletleri, hemen doğudaki Osmanlı Devleti’nin çökmesi ve
bunu İtilaf Devletleri’nin başarması üzerine, doğal olarak İtilaf
Devletleri safında savaşa katılmaları yönünde etken olacaktır. Çünkü
Osmanlı Devleti’nin yıkılması, Balkan devletlerinin bölgedeki
hesaplarına ulaşabilmeleri yönündeki en önemli engeli ortadan kaldırmış
olacak[kaynak belirtilmeli] ve bu durum, İtilaf devletlerinin bir hediyesi sayılacaktır.[15]
Rusya ile Karadeniz üzerinden deniz ulaşımının açılması özellikle
önemlidir. Osmanlı Devleti'nin Boğazları her türlü deniz trafiğine
kapatması sonucu, Rusya ile İngiltere ve Fransa arasındaki ticari
ilişkiler de durma noktasına gelmiştir. Pek çok ticari gemi,
Karadeniz'deki Rus limanlarında beklemektedir, Avrupa'da buğday
fiyatları yükselirken ucuz Rus buğdayı ithal edilememekte, muazzam
ticari karlardan mahrum kalınmaktadır. Kısacası Boğazların kapanması,
İngiliz ve Fransız firmaları için büyük kar kaybı getirmektedir.