İnsanları Cehennem'e sürükleyen dilleridir. " hadis-i şerif
İnsan, yerine ve zamanına göre konuşmasını ve susmasını bilmeli, konuşmasında da susmasında da aşırılıklardan kaçınmalıdır.
Ecdadımız,
“Çok söz yalansız, çok para da haramsız olmaz.” demiştir. Ayrıca,
“Bilirsen güzel kelâm söyle ibret alsınlar, bilmezsen sükût eyle adam
sansınlar.” ve “Allah, insanoğluna bir ağız, iki kulak vermiştir. Bunun
manası: ‘Bir konuş iki dinle’ demektir.” gibi sözlerle bizlere yol
göstermişlerdir.
Konuşmak, insanın başkalarına meramını anlatabilme
özelliğidir. Cenab-ı Hak bu müstesna özelliği eşref-i mahlukat olan
insanoğluna bahşetmiştir. Ademoğlunu diğer yaratılmışlardan ayıran ve
ona ayrı bir değer kazandıran konuşma yeteneği, çok üstün bir
meziyettir. Onun için her insan konuşma usul ve üslubunu yerli yerince
kullanmalıdır.
Konuşma, insanın kişiliğini, seviyesini ve seciyesini
(kişiliğini, karakterini) sergiler. Zaruret miktarı kadar konuşmalı,
şayet konuşmayı gerektiren bir durum yoksa sükût etmeli, susmalıdır.
Dile hakim olmak dil sahibini yüceltir. Dili gelişi güzel ve uluorta
kullanmak ise sahibini toplum içinde şahsiyetsiz ve seviyesiz kılar.
Susarak
sessiz kalmak, sükûtu tercih etmek dil için en güzel ve en uygun
terbiye metodudur. Fahr-i Alem s.a.v.’in Ebu Zer r.a.’a yapmış olduğu
bir nasihatinde şöyle buyurmuşlardır: “Sen çoğu zaman susmayı tercih
et. Bu sana, dininde yardımcı olup şeytanı kovar.”
Başka bir mübarek
sözlerinde de buyuruyorlar ki: “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen
hususları terk etmesi, olgun imanın gereğidir.”
Boş lakırdı ve
gereksiz sözlerden daima uzak kalınmalıdır. Diline böylesine sahip olan
kimseler Cenab-ı Hak katında yüksek makam ve mevki sahibi olurlar. Mana
Erleri, “Dilim, senden çektiğim zulüm!” demişlerdir.
Manasız sözler,
yersiz konuşmalar, dünya veya ahiret için hiçbir yararı olmayan
ifadeler ile yalan ve iftiraya yönelik lakırdılar, müberra dinimizde
kesinlikle yasaklanmıştır. Bütünüyle bu gerçekleri göz önünde
bulundurması gereken her müslüman konuşmalarında, hal ve hareketlerinde
doğruluğu ve ciddiyeti esas almalıdır. “Lakırdısı çok olanın hatası da
o nispette çok olur!” demişlerdir.
Hz. Malik r.a., Yahya b. Saad r.a.’dan şunu rivayet eder:
Hz.
İsa a.s. yolda duran bir domuza: “Allah rahatlık versin!” dedi.
Yanındakiler şaşırdı ve: “Sen bunu bir domuza mı söylüyorsun?” dediler.
İsa a.s. şöyle cevap verdi: “Ben dilimi kötü söylememeye alıştırıyorum!”
Nerede
olursak olalım, şartlar neyi gerektirirse gerektirsin, dilimizi kötü,
çirkin ve kaba sözlere alıştırmaktan uzak kalmaya özen göstermeliyiz.
Dili yüzünden başına gelen türlü felaket karşısında, “Dilim, seni dilim
dilim dilmeli!” diyen büyüklerimizin feryatları asla kulak ardı
edilmemelidir.
Ankebut Suresi’nin 46. ayet-i celilesinde Rabbimiz
şöyle buyurur: “İçlerinden zulüm edenler müstesna olmak üzere, ehli
kitap ile en güzel (şekilden) başka bir suretle mücadele etmeyiniz.”
Müslüman
kişi, kitap ehli olan yahudi ve hıristiyanlarla bile mücadelesini en
güzel bir şekilde sürdürmeli, dilini kötü sözlerden korumada gerekli
hassasiyeti göstermelidir.
Yine Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“O çok
esirgeyen Allah’ın has kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile
yürürler. Kendini bilmez kimseler onlara laf attığında ‘Selametle!’
deyip geçerler.” (Furkan, 63)
“Onlar, boş söz işittikleri zaman
ondan yüz çevirirler ve ‘Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size...
Size selam olsun! Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz.’
derler.” (Kasas, 55)
Bazı insanların işi gücü boş konuşma, yani
gevezeliktir. Çeneleri kuvvetli olan bu insanlar herkesle münakaşaya ve
münazaraya girerler. Boşboğazlık sanatı olan kimseler, yerini, zamanını
ve mekanını dahi hesap etmeden hep konuşurlar, daima konuşurlar. Oysa
bu konuşmalarının çoğu boş şeylerdir, hiç kimseye en ufak yarar
sağlamaz. Ancak kişinin günah hanesinin kabarmasına, vebalinin
büyümesine sebep olur. Fahr-i Cihan s.a.v. bir hadis-i şeriflerinde
buyurur ki: “Hidayet üzere olan bir topluluk, tartışmaya girmeden
dalâlete (batıla yönelmeye) düşmez.” (İbn Mace)
Bir başka hadis-i şerifinde ise Efendimiz s.a.v. şöyle buyurur:
“Allah,
ineklerin ot yerken ağızlarını geveledikleri gibi insanlara karşı
ağızlarını geveleyen insanları sevmez. Allah, onların ağız ve yüzlerini
cehennemde evirip çevirecektir.”
Başkalarını güldürmek için acayip
kılıklara girmek, insanları taklit etmek hem dinî kurallara, hem de
adab-ı muaşeret ve görgü kurallarına ters düşer. Onun için her müslüman
böylesine yasaklanmış çirkin fiillerden son derece sakınmalı, dilini ve
diğer göz kulak gibi organlarını yerli yerinde kullanmasını bilmelidir.
İnanan insanlardan beklenen budur.
Fuzuli konuşmalar ve gereksiz
tartışmalar insanı günah yükü haline getirir. Onun için her insan Şeyh
Sadi Şirazî’nin dediği gibi: “Konuşulacak yerde susmayı; susulacak
yerde de konuşmayı” iyi ayarlamak lazımdır.
Diline gereği gibi
sahip olmasını bilen insanların dünya ve ahiret hayatı mamur olur.
İnsanların birçoğu günümüzde tartışma hastalığına yakalanmıştır.
Halbuki hiçbir dinî mesele tartışmayla çözülmez. Bunun için inceleme ve
araştırma esas olmalıdır.
Ashab-ı Kiram’dan rivayet edilen bir hadis-i şerif şöyledir:
“Biz
bir dinî konuyu tartışırken Rasulullah s.a.v. çıkageldi. O güne kadar
görülmediği tarzda öfkelendi ve bizi azarlayarak şöyle dedi:
Ey
Ümmet-i Muhammed, yavaş olun ve kendinize gelin! Sizden önceki
ümmetleri bu gibi boş tartışmalar yok etmiştir. Tartışmayı terk edin!
Çünkü tartışmanın zararları açık ve kesindir. Tartışmayın, çünkü size
kötülük olarak tartışmacı olmak yeter. Tartışmayın, çünkü tartışan
kişiye kıyamet gününde şefaat etmem. Tartışmayın, ben tartışmayanlara,
biri köşede biri ortada ve biri de en yüksekte olmak üzere cennette üç
köşk vermeyi taahhüt ediyorum. Bunların en yükseği haklı olduğu halde
tartışmayı terk eden içindir. Tartışmayın, çünkü putlara tapmaktan
sonra Allah’ın beni nehyettiği ilk şey tartışmadır.” (Taberanî)
Hümeze Suresi’nin ilk dört ayetinde de şöyle buyrulur:
“Arkadan
çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline! O
ki; birçok mal toplamış ve onu sayıp durmaktadır. Sanıyor ki malı
kendisini (dünyada) ebedileştirecektir. Hayır! (Malı onu kurtaramaz)
muhakkak ki o ateşe atılacaktır.”
Diline sahip olan kendini
selamette bulur. Yalnız insanlara verilmiş olan konuşma, bir tanışma,
bir anlaşma aracıdır. Bu çok önemli özelliği gayesi dışında kullanmak
sahibini hem geçici olan dünyada, hem de ebedi olan ahiret hayatında
zelil ve rezil eder. Böyle bir akıbete düşmemek için dil denilen o
küçük et parçasına ve ağzımızdan çıkan her söze, her kelimeye, her
cümleye dikkat etmemiz ve kontrol altında bulundurmamız lazımdır.
Ecdadımız ne güzel söylemiştir: “Sükût-u lisan, selamet-i insan!”
Rabbimizin tevfik ve inayeti ile