XFloW Site Sahibi
Mesaj Sayısı : 3767 Kayıt tarihi : 18/02/10 Rep Gücü : 22 Tuttuğu Takım : Uyarı Seviyesi : Yaş : 36 Doğum tarihi : 02/02/88 Nerden : İstanbul Cinsiyet : Erkek Ruh Hali : çin astrolojisi : İş/Hobiler : Öğrenci
| Konu: Tıp Sözlüğü 2 Çarş. Haz. 16, 2010 6:15 am | |
| Ö
ÖDEM: Vücutta anormal miktarda su toplanmasıdır.Kalp, damar ve böbrek hastalıklarının bir belirtisi olabildiği gibi bazı allerjik durumlarda ve beyin travmalarında ciddi sonuçlar doğurabilir. ÖDİPUS KOMPLEKSİ: Bkz. ODİPUS KOMPLEKSİ. ÖSTAKİ BORUSU: Orta kulakla nazofarenksi birleştiren, atmosfer basıncı ile orta kulak içi basıncı dengeliyen yola verilen isimdir. ÖSTROJEN: Yumurtalıklardan salgılanan ve insanlarda sekonder cinsel karakterlerin gelişmesini sağlıyan hormondur. ÖTENAZİ: Kısaca ölüm hakkı da denilebilir.Tedavisi mümkün olmayan kronik hastalıklarda, hayattan umudunu kesmiş hastanın ağrısız bir metotla ölümüne izin verilmesidir.Yasal değildir. ÖZEFAGUS: Yemek borusuna verilen isimdir, yutak ile mideyi birleştirir. P
PAKİMENENJİT: Beynin en dış zarının (dura mater) iltihabıdır. PANDEMİ: Salgın bir hastalığın kıta düzeyinde çok geniş bir alana yayılmasına verilen isimdir. PALİLALİ: Psikolojik bir bozukluk olup, aynı cümle veya kelimenin bir çok defa tekrarlanmasıdır. PALYATİF: Hafifletici. PALPASYON: Elle dokunularak yapılan muayene. PALPİTASYON: Kalp çarpıntısı. PALSY: Felç, inme. PAN: Bütün. PANARİS: Tırnak yatağı iltihabı, dolama. PANARTERİT: Bütün arterleri kapsayan iltihabi durum. PANKARDİT: Kalbin bütün zarlarının iltihabı. PANKREAS: Karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır.Salgılarıyla sindirm fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler. PANKREATİT: Pankreas iltihabıdır. PANOFTALMİ: Gözün bütün tabakalarının iltihabı. PANSİNÜZİT: Bütün yüz sinüslerinin iltihabı. PAPİLLOM: Meme başı gibi çıkıntılar yapan iyi huylu tümörler. PAPİLLOKARSİNOM: Kötü huylu papillom. PAPAVERİN: Opiumdan elde edilen, düz kasların spazmını çözücüetkiye sahip bir alkaloid. PAPİLLİT: Görme sinirinin retinaya girdiği yerin(optik papilla)ödemli iltihabı. PAPÜL: Ciltteki, sınırları belirgin, kabarık, 1 cm'den küçük çaplı lezyonlardır. Resim - Papül PARA: Yanında, yan. Örn. (Para-aortik aortun yanında) PARAKARDİAK: Kalbin yanında, kalbe komşu. PARALİTİK: Felç olan, felçli kişi. PARALİZİ: Felç. PARAMEDİAN: Orta hattın yanında, orta hatta yakın. PARAMEDİKAL: Bir dereceye kadar tıpla ilgili, hekimliği kısmen ilgilendiren. PARANAZAL: Burun boşluğunun yanında, buruna komşu. PARANKİM: Bir organ yada bezin görev gören dokusudur. Örneğin, karaciğer parankimi denildiği zaman, karaciğerin bütünü anlaşılır. PARAOZEFAGEAL: Özefagusun ( yemek borusu ) yanında yer alan. PARAPLEJİ: Belden aşağı her, iki bacağın tutmaması, felç hali. PARAPAREZİ: Belden aşağı her iki bacağın kısmi felci, örn. hareket olup, yardımsız yürüyecek kadar güç olmaması. PARATİROİD: Tiroid bezi arkasında bulunan dört adet küçük beze verilen isim. PARATİROİDEKTOMİ: Paratiroidlerin ameliyatla çıkartılması. PARATRAKEAL: Nefes borusunun yanında yer alan. PARAVERTEBRAL: Omurganın ( Vertebral Kolon ) yanında yer alan. PARAZİTEMİ: Kanda parazit bulunması. PARAZİT: Asalak. PARASENTEZ: İçinde su veya cerahat toplanmış bir vücut boşluğundaki sıvıyı çıkarmak için yapılan delme ameliyatı. PARENKİM: Organın kendine özel doku yapısı. PARENTERAL: İlaç veya serumların ağız yolu ile değil damar yolu, adele içi gibi yollarla verilmesi. PARESTEZİ: Uyuşma, karıncalanma veya yanma hissi gibi duyusal bozukluklar. PARİETAL KEMİK: Kafatasının her iki yan tarafındaki kemiklere verilen isim. PAROKSİSMAL: Ani ve geçici krizler halinde gelen. PARSİYEL: Bütününü kapsamayan, tam olmayan, kısmi. PARTİKÜL: Parçacık, zerre. PARTUS: Doğum. PAROTİS BEZİ: Kulak altı tükrük bezi. PAROTİTİS: Kabakulak. PATELLA: Diz kapağı kemiği. PATOJEN: Hastalık yapan madde veya mikroorganizmalar. PATOGENEZ: Hastalığın esas ve gelişimi. PATOGNOMONİK: Bir hastalık için çok özel belirti, bu varsa mutlaka o hastalık akla gelmelidir gibi. PATOLOJİK: Normal olmayan, hastalıklı. PATOLOG: Hastalık nedeni ile dokularda meydana gelen değişimleri inceleyen bilimle uğraşan kişi. PEDİATRİ: Çocuk hastalıkları ile uğraşan tıp dalı. PEDİATRİST: Çocuk hastalıkları uzmanı. PELVİS: Leğen kemiği. PENİS: Erkek cinsel organı. PERİTON: Karın içi organları çepeçevre saran, karın boşluğunun iç yüzünü örten zardır. PERİTONİT: Peritonun iltihabıdır. PERORAL: Ağız yolu ile. PETEŞİ: Ciltte nokta biçiminde kanamalar. (Damar dışına kan çıkması) PHENOTYPE: Kişinin kalıtsal yapısının dışa akseden görünümü, aynı tür fertlerini belirleyen, gözle görülebilen özelliklerin tümü. PITRIASIS: Daha çok gövdede ve uzuvların gövdeye yakın yerlerinde yerleşen, bazan kepeklenme gösteren bir cilt hastalığıdır. Çeşitli türleri vardır, bunlardan PITRIASIS VERSICOLOR'da deniz mevsimlerinde hasta olan bölge güneş ışını almadığı için daha belirgin hale gelir. PLAK: Plak, dermatologlar için açık bir anlamı olan ancak başkaları tarafından genellikle anlaşılmayan bir terimdir. Yüksekliğine oranla kapladığı alan geniştir ve keskin bir kenarı vardır. Plaklar en sık sedef hastalığında (psöriasis) görülür. Bkz. Resim - Plak PLEVRA: Akciğerleri ve göğüs kafesinin iç yüzünü örten zar. PLEVRAL: Plevraya ait. PLÖREZİ: Plevra iltihabı. Akciğerin üzerini örten plevra ile göğüs duvarını örten iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesi. PLÖRİT: Plevranın, sıvı birikmeksizin kuru iltihabı. POLİKİSTİK: Bazı organlarda çok sayıda içi sıvı ile dolu oluşumlara verilen addır. Polikistik böbrek, polikistik meme gibi. POLİP: Organların ve vücut boşluklarının iç yüzünü kapsayan mukoza adı verilen tabakadan menşeini almış, saplı iyi huylu küçük ur. PROSTAT: Erkeklerde mesanenin altında ve idar yolunun başlangıcında bulunan genital sisteme ait bir bez. PROSTATİT: Prostat iltihabı. PSORIASIS: Halk arasında sedef hastalığı olarak bilinir. Sık rastlanan, özellikle diz ve dirseklerde ve vücudun diğer bölgelerinde rastlanan simetrik, kırmızı, kabuklanma ve pullanma gösteren bir cilt hastalığıdır. Sebebi bilinmemektedir. Bkz Resim PULMONER: Akciğer veya akciğerlerle ilgili. PULMONER ARTER: Akciğerin büyük besleyici arteri. PÜSTÜL: Ciltte, içerisinde cerahat bulunan kabarık lezyonlardır.
R
RABİES: Kuduz. RADİUS: Ön kolun dış tarafında (baş parmak tarafında) bulunan kemiktir. RADİKAL: Sebebe yönelik, köklü. RADİKÜL: İnce dal, küçük kök. RADİKÜLİT: Omurilikten çıkan sinirlerin (spinal sinir) kök iltihabıdır. RADİKÜLOPATİ: Spinal sinir köklerini tutan herhangi bir hastalık. RADYOAKTİF: Radyasyon yayan özelliğe sahip. RADYODERMATİT: Işına maruz kalmış ciltte meydana gelen dermatit. RADYOLOJİ: Genel anlamda X ışınları,ses dalgaları veya diger yöntemleri kullanarak teşhis hizmetleri veren tıp dalıdır. RADYOTERAPİ: Işınlama kullanılarak yapılan tedavi yöntemi. RAHİM: Uterus, döl yatağı. RAŞİTİZM: D vitamini eksikliğinin neden olduğu, çocuklarda görülen bir hastalıktır.Kemik teşekkülünün tam olmaması nedeniyle tedavisi geciktirilmiş, ihmal edilmiş vakalarda uzun kemiklerde deformiteler teşekkül eder. REFRAKSİYON: Kırılma. REFRAKTOMETRE: Görme bozuklukluklarını ölçen cihaz. REJENERASYON: Harap olmuş bir dokunun kendini yenilemesi, tamiri. REJİONAL: Bir bölgeye ait. REGRESYON: Bir hastalık belirtisinin gerilemesi, şiddetinin azalması. REGURJİTASYON: Yenilen yiyecek ve içeceklerin, kusma olmaksızın ağıza geri gelmesi. REHABİLİTASYON: Fiziki hareket kusurlarını düzeltme, yeniden kazandırma. RELAKSİN: Gebelik esnasında meydana gelen ve doğum işlevinde gevşetici rol oynayan hormon. REMİSYON: Hastalık belirtilerinin sönmesi. RENAL: Böbrekle ilgili. RENAL ARTER: Böbrek arteri. REPRODUKTİF : Çoğalabilen. RESPİRASYON: Solunum, nefes almak. RESPİRATUVAR SİSTEM: Solunum sistemi. RETANSİYON: Birikme, toplanıp kalma. ( Örn. İdrar retansiyonu;idrar tutulması, idrar yapamama.) RETİKÜLER: Ağ gibi, ağ biçiminde. RETİNA: Gözün en iç tabakası, ağ tabaka. RETİNİT: Retina iltihabı. RETROBULBER: Göz küresinin arka kısmı. RETROBULBER NÖRİT: Görme sinirinin, gözün arka kısmındaki bölümünün ani görme kaybı ile karekterize iltihabi durumu. RETROGRESSİV: Gerileyen. RETROPERİTONEAL: Periton zarının arkasında. RETROVERSİ: Bir organın normal konumda değil arkaya doğru eğik durumda olması. REVASKÜLARİZASYON: Yeniden damarlanma. REYNAUD: Sebebi bilinmeyen, daha çok orta yaşlı kadınlarda rastlanan bir rahatsızlık olup, özellikle soğuğa maruz kalınca parmaklarda morarma ve hissizleşme ile karakterize bir damar rahatsızlığıdır. REZEKSİYON: Bir organ veya vücut kısmının bir bölümünün veya tamamının çıkartılması. REZİDÜ: Artık, bakiye. REZİDÜEL: Kalan, artan. ( Örn. Rezidüel İdrar; İdrar yapıldıktan sonra çıkartılamıyarak geride kalan idrar.) REZİSTAN: Mukavim, dirençli. REZİSTANS: Direnç, mukavemet. REZORBSİYON: Emilme.
S
SAFRA: Karaciger tarafından salgılanan, yeşilimsi kahverengi bir sıvıdır.Safra, kısmen yağ sindirimine yarayan bir salgı, kısmende eskimiş alyuvarların tahrip olmaları sonucu oluşmuş bir atılma ürünüdür. SAFRA KESESİ: Karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karacigerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organ-dır.Kesenin görevi, safrayı depolayıp, yoğunlaştırmak, ve gerekli aralıklarla oniki parmak barsağına safra salgılamaktır. SAK: Kese, torba. SAKKÜLER: Keseye benzer, torba gibi. SAKRUM: Kuyruk sokumu. SAKRALİZASYON: Beşinci bel omuru ile kuyruk sokumu kemiğinin birleşik olmasına verilen isim.Yapısal bir farklılıktır. SAKROİLİAK EKLEM: Sakrumla kalça kemiğinin, sağda ve solda yapmış olduğu eklem. SADİZM: Başkalarına acı vermekten cinsel haz duyma. SADİST: Başkasına işkence etmekten zevk alan kişi. SAGİTTAL: Vücudu sol, sağ şeklinde ortadan ayıran düzlem. SALİSİLİK ASİT: Ateş düşürücü etkisi olan ve aspirin yapımında kullanılan bir madde. SALMONELLA: Bir bakteri türü. SALPİNKS: Tuba uterina, rahimle yumurtalıklar arasındaki geçişi sağlayan, sağlı sollu iki tarafta bulunan tüpler.Tüplerin tıkalı olması kısırlığa neden olur. SALPENJİT: Tuba uterinaların iltihabı. SEDASYON: Hastanın sakinleştirilmesi. SİMPLEKS: Tek maddeden oluşmuş, basit, sade. SİNÜZİT: Sinüs adı verilen yüzdeki kemik boşlukların iç yüzünü kaplayan mukoza iltihabına ve boşlukta cerahat toplanmasına sinüzit adı verilir. Bkz. Detaylı Bilgi SİROZ: Bir organda sertleşme ve nedbeleşme ile karakterize fibröz doku oluşumuna verilen isimdir. Ancak bu terim hemen her zaman karaciğerin görevini yapamamasıyla ilgili, kronik karaciğer iltihabı için kullanılır. SİTOLOJİ: Hücre bilimi. SKOLYOZ (SKOLİOSİS): Omurganın sağ veya sola doğru eğrilikleri ile karakterize şekil bozukluğu. STERNUM: İman kemiği. SUBKARİNAL: Karinanın altında. (Karina: Trakea'nın ikiye ayrıldığı yere verilen isim) SUBPLEVRAL: Akciğer zarının altında. SÜT BEZESİ: Meme dokusu içerisindeki süt üreten bezler.
T
TABES DORSALİS: Sfilizin ilerlemiş döneminde sinir sistemi tutulumuna bağlı olarak dengesizlik, yürüme güçlüğü görme bozuklukları ile seyreden tabloya verilen isimdir. TALAMUS: Orta beyindeki bir cekirdek grubuna verilen addır. TALASEMİ: Kalıtsal bir kan hastalığıdır.akdeniz kıyılarında yaşayanlarda daha sık görülür. TAKİPNE: Çok hızlı solunum. TARTAR: Diş taşı. TELENJEKTAZİ: Deride veya mukozalarda kırmızı lekeler şeklinde görülen kılcal, arteriol ve venüllerin genişlemesinden oluşan lezyonlar. TELEKARDİOFON: Kalp seslerini hastadan uzakta dinleten alet. TELEPATİ: Beş duyu işe karışmaksızın düşüncelerin, bu duyuların üstünde bir yolla aktarılması. TEMPORAL BÖLGE: Şakak bölgesi. TENDİNİT: Tendon iltihabı. TENDON: Kasların kemiklere yapışmasını sağlayan yapılar. TENESMUS: Rektum veya mesanenin iltihaplı durumlarında görülen, ağrılı işeme veya defekasyon duygusu. TENYA: Barsak paraziti, şerit, yassı solucan. TESTOSTERON: Erkek seks hormonuna verilen addır. TREMOR: İrade dışı titremelere verilen addır. Örneğin, Hipertiroidi (Tiroid bezinin fazla çalışması) adı verilen rahatsızlıkta ellerde görülen ince amplitüdlü titremelere tremor adı verildiği gibi, Parkinson da görülen kaba ve büyük amplitüdlü titremelere de tremor denir. TROMBOZ: Kan damarlarının pıhtı veya ateron (kolesterol) plakları oluşarak tıkanmasıdır.
U
ULCUS: Bkz.ülser ULNA: Önkolun iki kemiğinden içte (serçe parmağı tarafında)bulunanıdır. ULTRASOUND: İnsan kulağının duyamıyacağı kadar yüksek frekanslı ses dalgaları.Ultra-ses. ULTRASONOGRAFİ: Ultra-ses kullanılarak elde edilen görüntüler.Bir çok hastalığın ön teşhisinde kullanılan, ancak daha çok karın organları gibi ses dalgalarının kolayca geçebileceği konumdaki organların tetkikinde etkili bir inceleme yöntemidir.Şua söz konusu değildir. ULTRAVİOLE: Dalga boyu 2000-4000 arası olan mor ötesi ışınlar. UTERUS: Rahim, döl yatağı. UTERUS BİCORNİS: Uterusun iki boynuzlu olması anlamında bir terimdir.Uterusun üst kısmının çökük olması nedeniyle her iki uç kısımlarının beligin hal alması sonucu ortaya çıkan görünümdür. UVULA: Küçük dil. Ü
ÜLSER: Geniş anlamıyla deri ya da mukoza altı dokuları meydanda bırakan kronik yaralardır. ÜLSERATİF KOLİT: Kalın barsakla rektumun, kronik iltihabı ve ülserasyonudur. ÜREMİ: Kandaki üre oranının normalin üzerinde olması halidir. ÜRETER: Böbreklerle idrar torbasını birleştiren, idrarın torbaya ulaşımını sağlayan tüptür.Her iki tarafta birbirinden bağlantısız olarak bulunur. ÜRETRA: İdrarın dışarıya atılmasını sağlayan ve ıdrar torbasından sonraki idrar yoluna verilen isim. ÜRETRİT: Üretranın iltihabıdır. ÜROLOJİ: Kadın ve erkeklerdeki idrar yolları ve üreme sistemleri ile ilgili hastalıkları inceleyen bilim dalıdır.Bevliye. ÜRTİKER: Hassasiyet sonucu ortaya çıkan deri döküntüleri ve kaşıntı ile belirgin bir durumdur. ÜRİN: İdrar. ÜROGENİTAL: Genital ve idrar yolları sistemi ile ilgili. ÜROGRAFİ: Damardan kontrast madde verilerek böbrekler,idrar torbası ve idrar yollarının belirli zaman aralıkları ile filmlerinin çekilmesidir.Üriner sistem hakkında teşhis amaçlı yapılan işlemdir.
V
VAGOTOMİ: Vagus sinirinin etkisini ortadan kaldırmak amacıyla dallarından birisinin kesilmesidir. VAGUS: Nervus Vagus onuncu kafa siniridir, kafatasından çıktıktan sonra mide , barsak sisteminin bir kısmına, kalp ve akcigerlere dallar verir.Bu sistemlerin fonksiyonlarında önemli rol oynayan bir sinirdir. VAJEN: Kadın cinsel organı. VAJİNİT: Vajina iltihabı. VAKSIN: Aşı, Bkz.aşı çeşitleri; attenüe, otojen, BCG, polivalen, sabin, salk. VARİS: Kirli kan taşıyan damarların, fonksiyonel bozuklukları sonucu ya da kan akımının önündeki bir engel nedeniyle genişliyerek kıvrımlı bir hal almasıdır.Yüzeyel olduğu gibi derin venlerde de varis gelişebilir. VARİKOSEL: Erkeklerde spermatik kordon venlerinin genişlemesi sonucu torbalar içersinde varis oluşumu. VASKÜLİT: Damar iltihabı. VAZODİLATASYON: Damar genişlemesi. VAZODİLATATÖR: Damar genişletici etkiye sahip ilaç, madde. VAZOKONSTRÜKSİYON: Damarları büzülmesi, kasılması. VAZOKONSTRÜKTÖR: Damarları büzen etkiye sahip ilaç, madde. VAZOSPAZM: Damar kasılması, büzülmesi. VEJETERYAN: Bitkisel gıdalarla beslenen, etyemez. VEN: Kirli kanı kalbe taşıyan damarlar. VERTİGO: Genel anlamda baş dönmesi, hareket duygusu demektir. Ancak tansiyon düşmesi ile ilgili baş dönmeleri bu kapsamda değildir. Vertigodan kastedilen labirentit, iç kulak iltihabı, Meniere hastalığı gibi durumlarda olan baş dönmesi hissi Vertigo diye adlandırılır. VİTİLİGO: Bir cilt hastalığı olup, vücudun çeşitli bölgelerinde, yer yer renk (pigment) kaybı ile karakterize, normal bölgelerden keskin sınırlarla ayrılan beyaz lekeler. Bkz. Resim
Y
YABANCI CİSİMLER: Vücudun belirli bir yerinde, normalde bulunmayan her hangi bir madde yabancı cisimdir. Bunlara özellikle çocuklarda, barsaklar, kulak ve burunda rastlanır. Yutulan yabancı cisimler, yemek borusunda takılabilir, ya da tehlikeli olabilir.Bu nedenle bazen ameliyatla çıkartılmaları gerekebilir. YAĞ EMBOLİSİ: Büyük kemik kırıklarında görülebilen bir komplikasyondur. Kemik iliğindeki yağın bir kısmı açığa çıkar ve yağ damlaları kan dolaşımına karışıp damar tıkanmasına neden olur. YAĞLI DEJENERASYON: En çok kalp, karaciğer ve böbreklerde görülür. Bu organlarda, hücreler normal çalışma yeteneklerini kaybederler ve içlerinde yağ tanecikleri birikir. YALANCI GEBELİK: Tüm gebelik belirtilerinin olmasına rağmen, uterus boştur. Bu duruma yalancı gebelik denir. Daha çok psikolojik menşelidir. | |
|