SuperForum Eğlence,Sohbet,Oyun,Teknoloji Hakkında Paylaşım Platformu.
Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi Uyeols10
SuperForum Eğlence,Sohbet,Oyun,Teknoloji Hakkında Paylaşım Platformu.
Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi Uyeols10
SuperForum Eğlence,Sohbet,Oyun,Teknoloji Hakkında Paylaşım Platformu.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


SuperForum Eğlence,Sohbet,Oyun,Teknoloji Hakkında Paylaşım Platformu.Hoş geldin, .
Son Ziyaretiniz: Perş. Ocak 01, 1970
Mesaj Sayınız: 24

 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
XFloW
Site Sahibi
Site Sahibi
XFloW


Mesaj Sayısı : 3767
Kayıt tarihi : 18/02/10
Rep Gücü : 22
Tuttuğu Takım : Fenerbahçe
Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
Yaş : 36
Doğum tarihi : 02/02/88
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Erkek
Ruh Hali : Şeytani
çin astrolojisi : Kedi
İş/Hobiler : Öğrenci

Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi Empty
MesajKonu: Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi   Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi I_icon_minitimeCuma Nis. 02, 2010 6:12 pm

Bilindiği gibi, İnsanlar târih
boyunca varlığı
anlamaya çalışırken, iki temel yaklaşım dikkat
çekmiştir. Bunlardan
birisi, ilahi vahyin ışığında varlık aleminin
yorumlanmasi: diğeri
ise, vahye ve fizik alemde vahyin paraleli olan
gerçekliklere göz ve
kulakların kapatılarak yapılan
değerlendirmelerdir.


Bediüzzaman
Said Nursi,
varlığı okumada bilimsel bilginin elde edilmesinde,
ilahi vahiy ve
fizik aleme kulak verilerek onların işaret ettiği
hakikatlere her
insanın ulaşmasının, yaratılışından getirdiği “akıl”
cihazının bir
gereği olduğunu vurgulamıştır. İnsan sahip olduğu bu
özelliğinden
dolayı, sorumluluk yüklenebilen, ve diğer canlılar
arasında temayüz
edebilen bir özellik göstermiştir.


İşte bu özelliğinden dolayıdır
ki, Bediüzzaman
Said Nursi, insanlık tarihinin olumlu ve olumsuz
dönemlerini
belirlerken “aklı kullanma becerisini” temel kriter olarak
ele
almıştır.


I.
Bediüzzaman
Kur’an-ı Kerim’de
akıl ve düşünmeye sevkeden “Düşününüz!”, “Hala
düşünmez misiniz?”,
“Onlar hiç düşünmezler mi?”, “Bakınız!”,
“Bakmazlar mı?”, “Ey akıl
sahipleri ibret alınız!” gibi ikazları
temel referans alarak insanlık
tarihini değerlendirmiştir. İnsanlık
tarihini İslâm ve Batı
toplumlarına bu temel kriter yani “akıl”
çerçevesinden bakarak belli
dönemler tanımlamıştır.


Aklın kullanıldığı, yeni
fikirlerin üretildiği,
insanın varlığı sorguladığı Bediüzzaman’ın
ifadesiyle “medrese-i
efkar” niteliğindeki dönemler “müstakbel”; akılla
değil hislerle
hareket edildiği, istibdat, taklit ve taassubun her
alanda
yaygınlaştığı ve kuvvetin hakim olduğu dönemler ise “mazi”
şeklinde
ifâde edilmiştir.


Bediuzzaman’in
tanimladigi
“mazi” ve “mustakbel” donemleri dogrusal bir cizgi takip
etmemis akli
kullanmaya bagli olarak sekillenen donemsel bir gorunum
ortaya
cikarmistir.


Bediüzzaman bu kavramlar
çerçevesinde
İslâm’ın ilk üç asrını, benzersiz gelişmelerin görüldüğü
dönemler
olarak ifâde, ederken; İslam’ın dördüncü ve beşinci asırlarını
kemale
mazhar olan devir olarak yorumlamıştır.


Bilindiği
gibi bu dönemlerde,
Peygamberimiz ve ondan sonra gelenler tarafından
ilahi vahyin saf ve
dış etkiden korunmuş olmasından dolayı, dini
duyarlılık çok kuvvetli
idi. İslâm doğrudan Peygamberden ve sahabeden
öğrenilebiliyor, hiçbir
dış etkiden çekinmeden hak ve hakikat
aranabiliyordu.

Hz. Peygamber donemi, dort
halife devri endulus emevileri ve abbasilerin ilk donemleri bu ozelligi
gostermistir.


Sonraki dönemlerde
israiliyat
denilen dış etkiler İslâm toplumlarının içine girmeye ve
gündelik
hayatlarını etkilemeye başlamıştır. İşte Bediüzzaman,
tarihin bu
dönemini İslamların “mazi”si olarak ifâde etmiştir. Hicri
beşinci
asırdan on ikinci asra kadar, yani miladi, on birinci asırdan
on
dokuzuncu ve yirminci asra kadar geçen dönem “mazi” şeklinde
ifâde
edilmiştir. Bir başka ifâde ile taklit ve taassup dönemleri
Risale-i
Nurların neşredilmeye başladığı yıllara kadar uzanmıştır.
Bahsedilen bu
dönemde, İslâm toplumları taklit ve taassup bataklığı
içinde gerilemiş,
İslâm’ın gerektirdiği dinamizm ve gelişme
sağlanamamıştır.


II.
Müslümanlar
bu taklit ve
taassup dönemlerinde ilahi vahyi bütün özellikleriyle
yaşama becerisini
gösteremediklerinden kültür ve geleneğin etkisiyle,
İslami olmayan
birçok şey İslâmî gibi algılanmış, bu durum da
Müslümanların hem
İslâm’dan hem de insan tabiatına uygun hür ve
gelişmiş yaşama
biçimlerinden mahrum kalmasına neden olmuştur.


Bu dönemde akıldan çok his,
birlikten çok
ihtilaf, kendi mesleğine muhabbetten çok başkasının
mesleğine nefret
hayat bulduğundan, bilimsel gelişmelerin durmasına
neden olmuştur.


Bediüzzaman bu dönemleri,
geleneğin tozlarıyla
örtülmüş kılıca benzeterek, İslâm toplumlarının
Risale-i Nur’daki
hakikatlere sahip çıkarak İslâm kılıcını
parlatmalarını, uzun asırlar
boyunca vahiy dışı tesirlerin etkisiyle
oluşmuş yanlış anlamaların
giderilerek, ilahi vahyin hakikatine
ulaşılması gerektiğini
vurgulamıştır.


III.
Bediüzzaman,
İslâm
toplumlarında bilimsel gelişmelerin önünü tıkayan önemli bir
faktör
olarak da istibdadı göstermiştir. “Mazi” diye tanımlanan
taassup ve
taklit dönemlerinin bir özelliği olan istibdat, İslâm’ın
ilk emri olan
“oku” emrinin bile önüne geçerek, eğitim kurumlarının
statikleşmesine,
taklidin yaygınlaşmasına ve bilimsel bilginin
üretilmesine engel
olmuştur.


Bediüzzaman,
bahsedilen
dönemlerdeki siyasi yönetimlerin de bilimsel gelişmelerin
önüne geçtiği
tespitini yapmıştır. İlmi istibdadı, siyasi istibdadın
çocuğu olarak
ifâde ederek, otoriter siyasi rejimlerin özgün
fikirler ortaya
çıkarılmasına engel olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca,
istibdat-ı ilmiyi
taklidin babası olarak ifâde ederek, ilimde
istibdadın bulunmasıyla
taklit çalışmalarının artacağını
belirtmiştir.


IV.
Bediüzzaman,
Batı
toplumlarındaki gelişmelerle İslâm toplumlarındakini farklı
olarak
değerlendirerek, Rönesans ve Reform hareketleriyle Avrupa’nın
“aklı” ön
plana alıp, taassup ve taklidi terk ederek bilimsel
yaklaşımlara önem
vermelerini onlar için önemli bir dönüm noktası
olarak ifâde etmiştir.


Bediüzzaman, Avrupa’da
Katolik
kilisesine karşı yapılan reform sonucunda, bilimsel
gelişmelerin önünün
açıldığını, Türkiye’de de benzer bir reform
yapılması gerektiğini
savunanlara karşı da, Katolik mezhebi ve
İslamiyet arasında “akla”
yaklaşım bakımından zıtlık olduğunu,
Katoliklik “aklı” azlederken,
İslâmiyet’in akla revaç verdiğini
belirtmiştir.


Bediüzzaman Hiristiyanlari
kastederek,
“Ehl-i İslâm’ın temeddünü, hakikat-ı islamiyete ittibaları
nispetindedir.
Başkalarının temeddünü ise, dinleriyle makusen
mütenasiptir.”
demistir.(Münazarat, 86)

Yani, Batı da Katolik
mezhebinin
ilkelerinden ayrılmak suretiyle bilimsel gelişme
sağlanmışsa, İslâm
toplumlarında da tam tersi olarak, ancak, İslâm’a
yaklaşmakla
bilimsel gelişmeler ortaya çıkabileceği vurgulanmıştır. Bu
gercek
bugune kadar yeterince anlasilamadigindan islam toplumlari
gerektigi
gibi yükselememiştir.


Bütün bunlardan şu sonuca
ulaşabiliriz
ki, İslâm toplumları bilimde gelişmek istiyorlarsa, dinin
temel
niteliklerine sahip çıkmak zorundadırlar. Ya da Ehl-i İslâm
dinlerini
yaşamak istiyorlarsa bilimsel gelişmelere sahip çıkmak
zorundadırlar.
Din ve bilim birbirinden ayrılmaz bir gerçeklik...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://superforum.ace.st
 
Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bilim Ve Teknoloji hakkında bilgiler
» Kalp ve kanserden ölümler tarih olacak

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SuperForum Eğlence,Sohbet,Oyun,Teknoloji Hakkında Paylaşım Platformu. :: Ve İnsan-
Buraya geçin: